forum topgoo
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
forum topgoo

internet computer
 
AnasayfaAnasayfa  PortalPortal  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 Kan Doku

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 146
Kayıt tarihi : 08/02/08

Kan Doku Empty
MesajKonu: Kan Doku   Kan Doku EmptySalı Şub. 26, 2008 8:17 pm

Kan, atardamar, toplardamar ve kılcal
damarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan; akıcı plazma ve
hücrelerden (alyuvar, akyuvar ve kan pulcukları) meydana gelmiş kırmızı
renkli hayati bir sıvıdır. Kan ile ilgili tıbbi terimler genellikle
hemo ve hemoto sözcükleri ile başlar. Bu sözcükler eski Yunanca'da kan
sözcüğünü karşılayan haimadan türetilmiştir.



Kanın ana işlevi besin maddelerinin (oksijen, glikoz) ve yapısal
elemanların sağlanması ve atık maddelerin (karbondioksit, laktik asit
vs.) atılmasının sağlanmasıdır.



Her bedende 5 ile 6 litre arası kan bulunur. Bu miktar ortalama
vücut ağırlığının %7-8'ini oluşturur. Kanın yarısı, sıvı olan bölümden
yani plazmadan meydana gelir. Diğer yarısı ise kanın içinde çeşitli
görevler üstlenmiş olan hücreler veya moleküllerdir. Kandaki hücreler,
vücuttaki kan miktarının yarısını oluşturmalarına rağmen, yan yana
dizildikleri takdirde 96.500 km'lik bir çizgi oluşturabilecek kadar
fazladırlar. Bu, dünyanın çevresini iki kez dolaşmaya yeterli bir
uzunluktur.



Eğer kanın pıhtılaşmasına izin verilirse, tüpün üstünde kalan
sıvıya serum denir. Serumda fibrinojen ve pıhtılaşma ile ilgili diğer
proteinler, pıhtılaşmada kullanıldığı için yoktur. Diger bir deyişle
plazma, fibrinojen ve serumdan oluşur.



Kanın en önemli görevi akciğerlerden dokulara metabolik hadiseler
için gerekli oksijeni taşımaktır. Bazı ufak ve basit yapılı canlılarda
kanın yapısı deniz suyuna çok benzer. Bu canlıların vücut parçalarının
gerek duyduğu oksijen bu sıvıda çözünmüş olarak taşınır. Daha karmaşık
yapılı canlılarda dokuların oksijen ihtiyacı çok fazla olup, çözünmüş
halde taşınan oksijen yeterli olamaz. Bunlarda “solunum pigmentleri”
denilen renkli maddeler oksijeni bağlayarak dokulara taşırlar. Bu
pigmentlerin (boya maddelerinin) kanda yaygın halde bulunmaları kanı
kıvamlı ve akışkanlığı az bir hale getireceğinden insan ve diğer
memelilerde pigment taşıyıcı özel hücreler vardır.



İnsanlarda kan, birçok canlı hücrenin bulunduğu karmaşık bir
ortamdır. Her vücut kilosunda 70 mililitre kan bulunduğu kabul edilir.
Bu hesaba göre 70 kg'lık normal bir erişkinde yaklaşık 5000 ml (5
litre) kan bulunur.



Kan, kalbin pompa vazifesi yaptığı bir kapalı sistemde dolaşır. Bu
sistem kalp ile dokular arasında ve kalp ile akciğer arasında olmak
üzere iki bölümdür. Bunlardan birincisine “büyük dolaşım sistemi”,
ikincisine de “küçük dolaşım sistemi” denilir. Toplardamarlardan gelen
kan kalbin sağ kulakçığına dökülür. Buradan sağ karıncığa geçen kan,
kalbin kasılmasıyla akciğere yollanır. Akciğerde temizlenen kan, kalbin
sol kulakçığına gelir, buradan da karıncığa geçtikten sonra vücuda
pompalanır. Kan kılcal damarlardan geçerken oksijenini bırakır ve
karbondioksit alır.



Dokuların oksijen ihtiyacını karşılamak ve artıkları almaktan başka
kanın birçok önemli görevi daha vardır. Besin maddelerini taşır.
Vitaminler, enzimler ve hormonların gitmeleri gereken yerlere
ulaşmalarını sağlar. Kan aynı zamanda, enfeksiyonlara karşı vücudun
savunmasında önemli bir role sahiptir. Bir iltihabi olaya karşı
savaşırken, bir takım kan hücereleri direkt mikrobu tahribe çalışır,
diğer bazıları antikor yaparak mikrobu tesirsizleştirir.



Kanın bir diğer önemli vazifesi de, iç dengeyi sağlamaktır.
“Hemeostazis” adı verilen bu dengedeki en ufak değişiklik vücut için
tehlikeli durumlar ortaya çıkarır. Vücut sıcaklığını ayarlamada önemli
rol oynayan kan, metabolizması hızlı organlardan aldığı ısıyı,
yüzeydeki damarlardan geçerken verir. Ayrıca kan ihtiva ettiği
maddelerle vücudun sıvı-elektrolit dengesini de sağlar.



İnsan kanının bileşimi




Bir sıvı topluluğu gibi göründüğü halde, kan aynı zamanda bir vücut
dokusudur. Bu vücut dokusunun ara maddesini diğer dokulardan farklı
olarak bir sıvı meydana getirir. Plazma kanın % 55'ini teşkil eder.
Kalan kısmı ise alyuvarlar, akyuvarlar ve pıhtılaşmada rol oynayan
trombositlerden meydana gelmiştir.



Kan hücreleri kolaylıkla plazmadan ayrılabilir. Santrifüj denilen
cihazlarla yüksek süratle döndürme sağlanarak, kan hücreleri dibe
çöktürülüp, plazmadan ayrılır. Kanın vizkozitesi (kıvamı) sudan 5-8
defa daha fazladır.



Her gün kanın belli kısmı yenilenir. Yaklaşık % 1 kadar kırmızı kan
hücresi ölürken, yerlerine aynı miktar genç hücre kemik iliğinden kana
verilir. Plazma miktarı da en ufak bir değişiklikte hemen dengelenir.
Bir kan kaybı durumunda vücut denge mekanizmaları ile hemen hacmi sabit
tutmaya çalışır. Önce dokulardan kana sıvı geçişi olur. Daha sonra
hızla genç alyuvarlar kana verilmeye başlanır. Büyük miktarlarda kanın
kaybedildiği durumlarda şok ortaya çıkar. Kaybolan kan yerine konmazsa
şok durumu atlatılamaz.



Plazma: Kan plazması, % 91 su, % 8 organik maddeler ve % 1
inorganik maddelerden müteşekkildir. Organik bileşenlerin tamamına
yakını, proteindir ve plazma için proteinlerin suda çözünmesiyle
meydana gelir denir. Plazmanın üç temel proteini albumin, globulin ve
fibrinojendir. 100 mililitre plazmada 4,5 gr albumin, 2,5 gr globulin
ve 0,3 gr fibrinojen bulunur.



Albumin: Proteinlerin en küçük moleküllü olanlarından biridir.
Kanın osmotik basıncının dörtte üçünü albumin sağlar. Osmotik basınç
sayesinde kan-plazma oranı korunur. Albumin karaciğerde yapılır.
Karaciğer bozukluğu olanlarda hipoalbuminemi denilen plazma albumin
seviyesi düşüklüğü ortaya çıkar.



Globulin: Plazma globulinleri birçok değişik türdedir. Elektroforez
metoduyla globulinler alfa, beta ve gamma parçalarına ayrılabilir. Alfa
ve beta globulinler çeşitli proteinleri bağlayarak, çeşitli yerlere
taşırlar. Gama globulinlerden ise hastalıklarda bağışıklık sağlayan
savunma maddeleri yapılır.



Fibrinojen: Kan pıhtılaşma mekanizmasının en son basamağını yapan
proteindir. Fibrinojen molekülleri fibrin liflerine dönerek
katılaşırlar ve pıhtılaşma hasıl olur.



Proteinlerden başka plazmada alınan gıdaların metabolizma ürünleri
olan ürik asit, kreatinin, amino asitler gibi bir takım organik
moleküller de bulunur. Diğer organik maddeler ise glikoz, yağlar ve
kolesteroldür.



Plazmanın başlıca inorganik bileşenleri elektrolitlerdir. Bunlar
sodyum (Na+), klor (Cl-), kalsiyum (Ca++), fosfat (PO4)-3, sulfat
(SO4)-2 ve mağnezyum (Mg++)dur.



Alyuvarlar: Kırmızı kan hücreleri kanın hücre kısmının tamamına
yakınını meydana getirirler. Kanın her milimetre kübünde yaklaşık beş
milyon alyuvar bulunur. Mikroskopta bakıldığında alyuvarlar, ortası
çökük tavla pulu şeklinde görülür. Ortalama çapları 7,5 mikron olup,
merkezdeki kalınlıkları bir mikrondur. (Bkz. Alyuvarlar)



Hemoglobin: Her kırmızı kan hücresinde oksijen bağlama
yeteneğindeki bir proteinli boya (pigment) olan hemoglobin bulunur.
Oksijenle dolu olan hemoglobine “oksihemoglobin” denir. Bu, kana parlak
kırmızı rengini verir. Dokulara oksijen getirdikten sonra bir miktar
karbondioksiti alarak akciğerlere getirir. Buna da
“karbaminohemoglobin” denir. (Bkz. Hemoglobin)



Akyuvarlar: Alyuvarlardan ayrı olarak tam hücre özelliği
gösterirler. Bir çekirdekleri ve diğer hücre organelleri vardır. 10-20
mikron çaplarıyla da alyuvarlardan daha büyüktür. Hareketleri amipsi
şekildedir. Bir milimetreküp kanda yaklaşık 7000 kadar akyuvar bulunur.
Beyaz hücreler ailesinin en önemli fertleri “granülositler” (parçalı
nüveliler), “lenfositler” ve “monositler”dir. Akyuvarların % 60-70'ini
granülositler, % 30-45'ini lenfositler % 10'dan az kısmını da
monositler teşkil eder. Granülositler de aralarında “nötrofil”,
“bazofil” ve “eozinofil” olmak üzere üç çeşide ayrılırlar. Bunların
büyük çoğunluğunu nötrofiller teşkil eder.



Beyaz kan hücreleri iki yolla vücudun infeksiyonlara karşı
savunmasını üstlenirler. Granülositler ve monositler mikroorganizmayı
yutarak (fagositozla) yok ederken lenfositler antikor meydana gelmesine
sebeb olarak mikroorganizmaya karşı çalışırlar. Akyuvarların en
büyükleri olan monositler de bakteri ve ölü hücre kırıntılarını yerler.
Ömürleri çok kısadır. İnsanda 4 gündür.Mikrobik khastalıklarda sayıları
artar. (Bkz. Akyuvar, Antikor, Bağışıklık)



Kan pulcukları: Çapları sadece 1-2 mikron olan kanın en küçük
hücreleri olan trombositler, pıhtılaşmada önemli rol oynarlar. Kırmızı
kemik iliğindeki dev hücrelerin (megakaryosit) parçalanmasıyla meydana
gelen oval veya yuvarlak, renksiz ve çekirdeksiz
parçacıklardır.Trombosit olarak da bilinirler. Her milimetreküp kanda
yaklaşık 150-400 bin trombosit bulunur. Kanda 9 gün sağ kalırlar. Yağ,
protein ve karbonhidratlardan gayri bir takım enzimleri de vardır.
Damar yaralanmalarında, damarın iç yüzüne yapışarak
tıkarlar.Salgıladıkları trombokinaz enzimiyle pıhtılaşmada rol
oynarlar.Pıhtı meydana geldiğinde katılaşarak yaranın ağzını büzerler
ve kanamayı durdururlar. Trombositlerin pıhtılaşmadaki çok önemli
görevlerinin dışında serotonin, adrenalin, noradrenalin ve histamin
maddelerini taşıma vazifeleri de vardır.



Kan yapıcı organlar: Kan yapan organlar olarak, kemik iliği, lenf
nodülleri (bezeleri) ve dalak sayılabilir. Ana karnında karaciğer,
dalak ve kemik iliği tarafından yapılan akyuvar yapımını doğumdan bir
süre sonra tamamiyle kemik iliği üstlenir. Dalak ve lenf bezleri
“Lenfatik doku”nun en önemli kısımları olup lenfosit ve monositleri
imal ederler. (Bkz. İlik)



Lenfatik doku: Bademcikler, timus, barsak mukozasında da
bulunmasına rağmen, lenfatik dokunun iki büyük merkezi lenf bezleri ve
dalaktır. Bu doku, lenfositleri meydana getiren lenfoblastlar ve
monositleri yapan histiositlerden husule gelmiştir. Blenfositlerinden
meydana gelen “plazma hücreleri” antikor yapımında görev alırlar.



Pıhtılaşma: Damar yaralanmalarında dışarı çıkan kanın, birtakım
kimyasal reaksiyonlar sonucu sıvı halden pelte koyuluğuna veya katı
hale geçmesine kanın pıhtılaşması denir.Pıhtılaşma sayesinde kan kaybı
önlenir.Pıhtılaşma mekanizması, çok kompleks olmakla beraber olayın son
kademesini ve esasını kanda çözünen plazma proteini fibrinojen'in
çözünmeyen ipliksi yapıdaki Fibrin'e dönüşmesi teşkil eder.



Kanın pıhtılaşması




Herhangi bir darbe sonucu hasar gören doku, yırtılan kan
damarlarının çeperleri ve kan pulcukları (trombositler) tarafından
pıhtılaşma mekanizmasını başlatacak olan trombokinaz (tromboplastin)
enzimi salgılanır.



Karaciğer tarafından salgınan ve üretimi için K vitaminine ihtiyaç
duyulan aktif olmayan plazma proteini protrombin, trombokinaz enzimi
tarafından trombin'e çevrilir. Trombin, kan pulcuklarını da yapışkan
yapar. Böylece trombositler, yırtılan damarı tıkamak için damarın iç
çeperine yapışmaya başlar.



Trombin, kalsiyum tuzları'nın varlığında bir enzim gibi görev
yaparak karaciğerin bir salgısı olan plazma proteini fibrinojen'i, ince
uzun iplikçikler şeklinde teşekkül eden fibrin'e dönüştürür.



Fibrin iplikçikleri, kırmızı kan hücrelerini, kan pulcuklarını ve
proteinlerini bir ağ gibi sararak çökeltir. Yaranın içini dolduran bu
çökeltiye pıhtı denir. Pıhtı, yavaşça büzülerek küçülür ve temiz sarı
bir sıvı açığa bırakır. Bu sıvıya serum adı verilir.



Pıhtı bir süre sonra kurur. Yara, fibroblast hücreleri ve deriye ait dış tabaka hücreleri tarafından onarılır.



Damarların iç yüzeyleri kaygan olduğundan, kan buralara yapışıp
pıhtılaşamaz. Ayrıca normal kan dolaşımı esnasında çeşitli maddeler
pıhtılaşmayı önler. Bunlardan biri karaciğer tarafından üretilen
heparin'dir. Heparinin çokluğu, K vitamini eksikliği, karaciğer
hastalıkları pıhtılaşmayı geciktirir. Bu gibi durumlarda, bedende nokta
halinde kanamalar görülür. K vitamini, hava teması, sıcaklık, asitler,
kalsiyum tuzlarının çokluğu da pıhtılaşmayı hızlandırır.



Damarda yaralanma, kireç toplanması veya kolesterin birikmesi gibi
hallerde kan damarın içinde pıhtılaşabilir. Damarda meydana gelen bu
pıhtıya emboli (tıkaç) denir. Bu pıhtının kalbi besleyen ince damarları
(karonerleri) tıkamasından kalp enfarktüsü ortaya çıkar. Çok tehlikeli
olan bu hastalıkta kalp kasları beslenemediğinden zaman içinde bozulur.
Bu gibi hastalar kalp yetmezliğinden ölebilir.Tıkanma akciğer veya
böbreklerde olursa akciğer ve böbrek enfarktüsü adını alır.



Hemofili denen irsi bir hastalıkta kan pıhtılaşması olmaz veya pek
yavaş olur. Bu tip hastalar, bir diş çekiminden veya sünnet olmaktan
ileri gelen kanamaların durmaması yüzünden hayatını kaybedebilirler.
Bunlara kan vermek ve pıhtılaştırıcı ilaçlar şırınga etmek suretiyle
yardım edilmeye çalışılır. Bu hastalık daha çok erkeklerde görülür.
(Bkz. Hemofili)



Kan Doku 300px-Microphoto-blood1Kanın mikroskop görünüşü

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://tenekekova.yetkin-forum.com
 
Kan Doku
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kemik Doku

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
forum topgoo :: Teknoloji Bilim & Astroloji :: Bilim-
Buraya geçin: